Hızla akan zaman dilimi içinde -Tarih Önce’sindan günümüze ulaşmış ilk yaşam görselleri mağara resimleridir. Binlerce yıl öncesinin tanık olduğu yaşanmışlıklarını duvara resmeden kişi tarihi kayıtlara önemli belgeler bırakmıştır. Neolitik Anadolu’nun Çatalhöyük evlerini resimleyen kişiler de o zaman diliminin tanıklarıydılar. Günlük yaşam devinimi içinde kalıcılığı bilinen taşı işleyerek çeşitli insan figürleri ortaya çıkaran yontucular da Tarih Öncesi’nin tanıklarıdır. Yazının, Asurlularla Anadolu’ya gelişiyle çivi yazısı ile resimli yazı (hiyeroglif yazı) yazıcıları da o zamanın tanıklarıydılar. Yazı sonrasındaki tarih çağlarında doğayı, insanı, güçlü hayvanları, tanrıları, mitolojik yaratıkları betimleyen yontucular, duvarları resimleyenler, yapı tabanlarını mozaiklerle süsleyenler de o çağlardan esintileri gönderdiler günümüze. Orta Çağ’ın görsel sanatçıları da yine o yüzyıllara tanık oldular ürettikleriyle. 19. yüzyılın ortalarında keşfedilip yaygınlaşan fotoğraf, seçkinlerin yanı sıra halk katmanların da suretlerini günümüze ulaştırmaya başladı. Devasa büyüklükteki fotoğraf makinalarını hayvan sırtında ya da trenle, gemiyle başka diyarlara ulaştıran ilk gezgin fotoğrafçılar görsel tarihin sayfalarını unutulmaz karelerle doldurdular. Fotoğrafın icadı, sıradan günlük yaşamı, olayları, doğal afetleri, savaşları vb. resmeden sanatçıları -işlerinden edeceği için- korkuttu; savaşı resmeden sanatçının yerini savaş muhabirleri aldı. İlk stüdyolarda yerel kıyafetler giydirilerek sayısız fotoğraflar üretildi; bu görüntüler kartpostallarla dünyaya yayıldı. Fotoğraf makinalarının yaygınlaşıp kitleselleşmesiyle yeni yerler görme, keşfetme, gördüğünü topluma aktarma amacıyla amatör ya da profesyonel fotoğrafçılar tanık oldukları ‘an’ları paylaştılar toplumla. Yeni coğrafyalar, geçmiş uygarlık izleri, farklı yaşam tarzlarının tanık belgeleri fotoğraflardı. 20. yüzyılın ilk çeyreğindeki dünya ekonomik buhranında Amerika’da 1929 yılı sonrasında Tarımsal Güvenlik İdaresi’nin ülkenin her yanına gönderdiği fotoğrafçılar o zaman dilimine ait, açlık, sefalet, yoksulluk ve kaos görüntülerini dünyayla paylaştılar; görüntüler gerçekçiydi, çarpıcıydı; yalanı yoktu bu görüntülerin. İkinci Dünya Savaşı görüntüleri de şok etti dünyalıları; gözüpek savaş fotoğrafçıları savaşın yok ediciliğini, kıyımını, kazananı olmadığını göz önüne serdiler. Robert Çapa’nın efsaneleşen İspanyol direnişçinin vuruluş anı fotoğrafı etkileyiciydi. 8 Haziran 1972’de Vietnam Savaşı’nda 9 yaşındaki Kim Phuc’hun napalm bombalarından yaralı kaçarken Nick Ut tarafından çekilmiş fotoğrafı bir savaşın seyrini değiştirecek güçteydi. Sebastiao Salgado, modern zamanlarda gerçekleştirdiği projelerinde ise çalışan insanlara dair çarpıcı görüntüleri sergiledi. Fotoğrafçı, o zaman içinde ‘o an’a tanıklık eden kişidir. Ürettiği fotoğraf da ‘o an’ın belgesidir. Anımsatıcı, gerçekçi bir belge… Hızla akan zamanda yaşamı, yaşam alanlarını kaydeden kişidir fotoğrafçı; anlattığı her öykü bir kısa film özeti gibidir. Özetteki her kare daha çarpıcı ve vurgulayıcıdır; her bir kare bir öykü gücündedir. Fotoğrafçı gelip-geçiciliğin farkındadır; her bir kare o ‘an’ları kalıcı kılar. Zamanın hızlı akışını durduramasa da o ‘an’larla dondurur, kalıcı hale getirir fotoğrafçı. Bir tarihçi kadar önemli bir iş yapar; çarpıtması, yalanı yoktur. Onlar ürettikleriyle toplumun belleğini hep canlı tutar. Bilim insanlarına, araştırmacılara, sanatçılara ürettikleriyle ışık tutarlar. Bu görsel tarih yazıcılarının isimleri unutulsa da ürettiği belgeler belleklerde hep canlı kalacaktır. Sıradan, günlük devinim içinde -belgesel film kareleri gibi- milyonlarca fotoğraf akar sonsuza; nice hikayeleri yazına döker edebiyatçı; fotoğrafçı da bir konuya yoğunlaştığında nice öyküyü gün yüzüne çıkarır karanlık kutusuyla; Fotoğrafçılar, foto-röportajlarıyla dünyanın bir çok yerinden nice yaşam öykülerini aktardılar tarih sayfalarına. Magnum Photos’un kararlı, çalışkan fotoğrafçılarının ürettikleri her bir çalışma -günlük haber değerinde olsa da- güçlü bir romanın, öykünün, şiirin bir parçası gibidir. Bu tarzın Türkiye temsilcilerinden Ara Güler’in 20. yüzyılın ortalarından itibaren ürettiği her bir kare çarpıcı ve etkileyicidir. Dileğim, bu tarzın etkilediği fotoğrafçıların daha da çoğalmasıdır. Fotoğrafçı, yaşadığı kentte, ülkede olup bitenlere uzak durmamalıdır; popüler kültür içinden sıyrılıp, gerçek yaşamla yüzleşmelidir. İçinde yaşadığı yerleşimin, ülkenin ve de dünyanın değişimine karşı objektifi hep açık olmalıdır. Yazarın kalemi gibi kullanmalıdır objektifini; dürüst, gerçekçi ve taraflı; tüm canlılarla birlikte mutlu yaşanabilir bir dünya kurmak için akan o ‘an’ların çarpıcı yaşam öykülerini sunmalıdır topluma. O ‘an’larda ışığımız bol olsun… Erdal Yazıcı Fotogen Gösterisi / Söyleşisinden 26 Ocak 2021 / İstanbul